2 Nisan 2010 Cuma

Nextgen Dedikleri - Bölüm 1

27 Kasım 2005 yılında X360’ın piyasaya sürülmesi ile “Nextgen” dediğimiz devir başladı, halen ortada bundan sonraki nesle ait somut bir delil olmadığı için Nextgen’i yaşıyoruz. X360’ın çıkmasının ardından 17 Kasım 2006’da Wii piyasadaki yerini aldı, akabinde 19 Kasım 2006’da da Playstation 3 kullanıcılarla buluştu.

Genel olarak bakıldığında Xbox 360’ın bir yıl gibi erken çıkma avantajının olduğunu görebilirsiniz. Ancak şu anki satış grafiklerine göre 360 bu avantajını Wii karşısında kullanamadı ve “Video Gaming” piyasasının hakimi Wii gibi görünüyor. Ama yaşanan rekabette Nintendo kendini hep bu yarışın dışında tuttu ve rekabete yönelik bir demeç de pek görülmedi. Bu galip olmanın verdiği bir gururdan da kaynaklanabilir, farklı oyun segmentlerine hitap etmekten de. İşin açıkçası Wii rakamlar açısından her satış bölgesinde rakiplerini resmen nakavt etti. Ama konsolun HD Gaming regülasyonunu karşılayamaması sebebi ile diğer rakipleri Microsoft ve Sony tarafından kulvar dışında yorumlandı.

Bu nesil ta başından beri duyduğumuz çeşitli dedikodular olsun, yaşanan çetin rekabet ile önceki nesillerden ayrılıyor. 90’lı yılların ilk yarısında Nintendo ile Sony arasında yaşanan “Chip” kavgası nedeni ile iki devin yollarını ayırması ve Sony’nin Playstation’ı piyasaya çıkarması ile başlayan Playstation hikayesi, aslında onu takip eden nesilde yine Microsoft’un Sega’ya Dreamcast için Windows CE işletim sistemini yapması ile Microsoft’un bu piyasa girmesi arasında benzerlik kurmak mümkün. Çünkü Sony Nintendo’dan, Microsoft da Sega’dan bir nevi bu işi öğrenmiş firmalar oluyor. Tek fark Microsoft’un yazılımcı, Sony’nin donanımcı firmalar olması. Firmaların bu karakteristik özellikleri yaşadığımız bu nesilde de onların en avantajlı kozları olarak karşımıza çıkıyor. Ama bu konuya daha detaylı olarak ilerleyen kısımlarda gireceğiz...

Sony’nin, Nintendo’dan yollarını ayırıp 1994’de Playstation’ı, CD medyası üzerinde sunulan gerçek 3D oyunları ile o nesilde resmen bir devrim olarak görülmüştü. Ardından 2000 yılında DVD medyası ile boy gösteren PS2’de buna benzer bir etki yaratmıştı. Teknik anlamda daha kaliteli oyunlara, 64 bit renk zenginliğine rağmen Nintendo 64, Playstation karşısında tutunamayıp, kendi GameCube ile yoluna devam ederken, bir sonraki nesilde PS2 önce kendisinden önce çıkan Dreamcast’i (9/9/1999 – Çıkış tarihleri arasındaki bence en karizma olanı budur) ardından Xbox’ı domine ederek bir önceki nesli galip olarak bitirmiştir. 2000 yılında piyasa çıkan PS2 satış rakamları içinde yer alarak, 140 milyona yaklaşan muazzam satışı ile hayatını halen sürdürmekte.
Şu anki nesilden önce yaşanan bu olayların üstüne bu neslin çok çetin geçeceği belliydi. Adeta dünya savaşlarını andıran ittifak ve düşmanlıklar üzerine kurulu bu savaşın gerçek hikayesi içinde insanı çok şaşırtan olayları da görmek mümkün. Bir önceki nesilde IBM, Sony ve Toshiba, Microsoft’un tekeline karşı güç birliği yaparken, Microsoft da boş durmuyordu. Bu birlikteliğin sonucunda önceki nesilde pek de tutmayan PS2 üzerindeki Linux deneyimleri bu nesle kadar taşındı. Son çıkan Slim modelleri saymazsanız, PS3 Linux kurulumuna izin vererek bir nevi Microsoft’un yazılım sektöründeki liderliğini zedelemek için bir girişimde bulunuyordu.

Tabii Sony’nin hesapları karşılığında Microsoft boş durmuyor, elinden geleni yapıyordu. Bu girişimlerden birincisi ki, bu bir dedikodudur 500 milyon dolar karşılığında Cell’i geliştirmek için Sony ile anlaşma yapan IBM, bu çalışmalar esnasında elde ettiği tecrübeleri Microsoft ile paylaşarak Know-Howing noktasında Microsoft’a büyük avantaj sağlamış ve hatta başka bir dedikoduya göre de Cell’in tamamlanma sürecini uzatarak Sony’ye ortağı kanalıyla büyük bir darbe vurmuştur. Rivayetlere göre Microsoft piyasaya bir anlamda bu yöntem ile bir yıl erken çıkabilmiştir.

Büyük Amerikan şirketi bununla da kalmayacak, diğer Sony ortağı olan Toshiba’yı da HD-DVD projesinde kazanamayacağı medya savaşında yanına çekerek Sony’ye ikinci bir darbe daha vuracaktır. Ticari dünya içinde yaşanan rekabetin seviyesi düşünülünce Microsoft’un ne kadar profesyonel ve planlı davrandığı ortada. Bu yaşananlar etik bulunur veya bulunmaz ama gerekçeleri itibarı ile konsolumuza DVD veya Blu-ray her ne ise koyup oynadığımız oyunun bu aşamaya gelip salonlarımızda bizi eğlendiriyor olması ciddi bir süreç.

Tabii mücadele sadece bununla kalmadı, Microsoft birçok Playstation Exclusive’i olan klasik oyunları ile kendi konsoluna çekti. Burada işin başında 360’a oyun yazmanın kolaylığı ki, bu kolaylık 360’ın kullandığı ve tüm yapımcıların artık ezbere bildiği DirectX kütüphanelerinin sağladığı kolaylıktır; maalesef bu imkanları başlangıçta PS3’de yapımcılar pek göremedi. Sony’nin kendini beğenmişliği olarak yorumlanan bu konu aslında yaşanan nesle bakış perspektifinin bir anlamda yansımadır da. Çünkü bu nesli diğer nesillerden ayıran en önemli özellik artık teknolojinin sınırlarına gelinmiş olunması.
1994’de ilk Playstation çıktığında 33 Mhz işlemcisi, 2 MB RAM’ı ile boyundan büyük işlere başarıyor, PII 200 Mhz işlemcilerle aşık atıyordu., 2000 yılında piyasaya çıkan PS2’nin ise 300 Mhz Emotion Engine işlemcisi, 32 MB RAM’i mevcuttu ve halen bu donanımla hayatına devam etmekte. Son olarak PS3’ün ise 8 SPU’dan oluşan ve 6’sı efektif olarak kullanılabilen 3.2 Ghz hızındaki işlemcisi ve 3200 Mhz hızındaki 256 MB XDRAM’i ile çalışmakta. Buna GPU’daki 256 MB’lık RAM’i de eklediğinizde her nesilde neredeyse 10 misli bir hız artışını görmekteyiz. Hız olarak 10 misli artsa da, bize 10 misli daha kaliteli hizmet veremeyen sistemler her çıkışlarında ortalama 6-7 yıl beklentileri karşılayacak donanımda olmaları gerekiyor.

Şimdi gelin içinde bulunduğumuz teknolojik imkanlara bakalım. Ben henüz çekirdeği 4 Ghz’in üstünde çalışan herhangi bir işlemcinin ekonomik fiyata imal edilip satıldığını göremedim. Keza aynı şey RAM kapasiteleri ve hızları içinde geçerli. Bir önceki nesilde projeksiyon yaparsanız bir sonraki nesil konsolların 20-30 Ghz’in üstünde işlemcilere sahip olması gerekiyor. İşin açıkçası bundan daha da hızlı olmaları lazım. Çünkü çıkardığınız konsol 2020-2025’e kadar oyun piyasasında kalacak ve ihtiyaç duyulan tüm ihtiyaçları karşılaması gereken bir donanıma sahip olması gerekiyor.
Maalesef bu ihtiyacı karşılayacak ekonomik bir işlemci henüz mevcut değil ve daha da kötüsü var olan işlemci imalatı teknolojisi ile yapılması da mümkün değil. Çünkü silikon teknolojisinin bir sınırı var ve biz bu sınırdayız. Ünlü analist Michael Patcher oyun piyasasını takip eden oyuncuların bildiği üzere, bu neslin son nesil olacağı yönündeki açıklamalarının temelinde de bu gerçek vardır.

Bir karşıt fikre göre çok çekirdekli işlemciler ile bu teknolojik imkansızlık aşılabilir. Ama ben buna da katılmıyorum. Kabul edersiniz ki bu nesilde oyunların yapım maliyetleri ve yapım süreleri önceki nesilden katbekat daha fazla ve uzundu. Uzun bir süre Cell işlemcinin yapımcılar tarafından anlaşılamaması nedeni ile bekleneni veremeyen oyunları da göz önüne aldığınızda; örneğin 32 çekirdekli bir işlemciye sahip bir konsola, hangi firma donanımsal olarak optimize edilmiş ve bir sonraki nesle yakışan oyun çıkartabilir?

Bu teknolojik açlık doyurulamayacağına (En azından bir süre için, yeni teknolojiler bulunup yaygınlaşana kadar) göre ne yapılmalıydı? Bunun cevabını 2 Haziran 2009 gecesi üretici firmalar E3 fuarında bir nevi verdiler. Microsoft’un NATAL’ı, Sony’nin Motion Controller’i nesli uzatmaya yönelik hamlelerdi. Zaten fuarın akabinde Microsoft yetkililerince Xbox 360’ın daha 2015 yılına kadar piyasada kalacağı belirtildi (öngörüldü). Eğer sürpriz bir teknolojik gelişme olmazsa öyle de olacak gibi görünüyor.
Bu neslin başında Kaz Hirai konsolumuz 10 yıl piyasada kalacak derken, herhalde bu durumu öngörerek konuşuyordu. Bu bir stratejiden ziyade bir zorunluluk zaten. Bu açıdan bakınca yapımcılar tarafından çözülmesi uzun zaman alan ve halen tam olarak hiç bir yapımcı tarafından optimize edilemeyen Cell işlemcisi Sony’nin en büyük kozu haline geliyor. Çünkü bu uzun zaman dilimi içinde hep aynı grafiklerle oyun oynamaktan sıkılacak konsol oyuncusunun ihtiyacını ancak bu şekilde cevap verilebilecektir. Zaman içinde konsolun gücünü optimize edebilen yapımcılar, oyunculara daha kaliteli yapımlar sunabilme imkanına da sahip olacaktır.

Bilinen donanımı ve bu yüzden çok çabuk sınırına gelinen Xbox 360 ise kalan zaman süreci içinde, kullanıcılarının ihtiyacına NATAL gibi yaratıcı projeler ile cevap vermeyi deniyor. Ancak daha piyasa sürülmeden NATAL ile ilgili yapımcı firmalar tarafından bazı kaygılar dile getirildi. Gerçektende başlangıçta “Controller Free” yaklaşım cazip gelse de, bir düğmeye basıp tekme atan oyuncu, aynı dövüş oyununda fiziksel olarak aynı eylemi gerçekleştirebilecek mi veya bu aksiyonu en fazla kaç dakika devam ettirecek? Sanırım Wii’nin kontrol cihazından kaynaklı sakatlıklara bir yenisi de NATAL ile eklenecek gibi görünüyor. Ayrıca aynı düzlemde bulunan kamera sistemi ile üç boyutlu dünyanın derinlemesine nasıl algılanacağı yönünde de şüpheler var.

Açıkçası Microsoft, Nintendo gibi başarısı kanıtlanmış kontrol sistemini geliştirmek ve kullanmak yerine böyle bir şeyi tercih ederken hata yapmış şeklinde değerlendiriliyor. Sony ise sistemini geliştirme yönünde çalışmalarına devam ediyor. Sonuçları hep beraber göreceğiz.
İşlemci hızlarından girip, kontrol cihazlarından çıktığımız bu bölümde işler her ne kadar karışmış gibi görünse de, 2015 gibi piyasa çıkması muhtemel konsollara kadar içinde bulunduğumuz durumu daha sağlık değerlendirmek mümkün. Sonuçta önümüzde daha bir 5-6 yıl daha görünmekte ve konsollarımız oyun ihtiyacımızı daha uzun bir süre gidermeye devam edecekler.

Bu nesilde Microsoft’un piyasa erken girişi ile birlikte saldırgan politikası, Exclusive oyunları multiplatform hale getirmesi bu neslin en önemli değişikliklerinden biridir. Bu nesle kadar Exclusive oyunlar (Münhasır oyun) bir anlamda 3. parti firmalara ait olsalar da, çıktıkları platformla özdeşleştiklerinden özellikle eski oyuncular tarafından pek hazmedilemedi. Özellikle E3 2008 gecesi Final Fantasy’nin 360’a çıkacağını gördüğüm an yaşadığım en çarpıcı anlardan biridir. Bir sonraki E3’te de bu sefer başka bir PS Exclusive’i MGS multiplatform oldu ve bundan sonra 3. parti hiç bir Exclusive oyun Sony’nin elinde kalmadı, bu yapımların tamamı multiplatform oldu.

Başlangıçta olumsuz düşünceler oluşturan bu hamlelerin ben yararlı olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce para kazanmak maksadı ile kurulmuş firmaların hazırladıkları oyunları daha fazla kullanıcıya, kitleye ulaştırma imkanı oluyor, diğer taraftan daha fazla para kazanarak bir sonraki oyunları için daha iyi altyapı kurma, daha kaliteli yazılımcılarla çalışma gibi imkanlara sahip olabiliyorlar. Başka bir açıdan da kaliteli olan tüm oyunların oyun sever herkes tarafından oynanma imkanı doğuyor. Bir yapımı sadece kendi konsoluna istemek cidden büyük bir bencillik olsa gerek. Bu noktada oyuncuların Exclusive ihtiyacını üretici firmalar 1. ve 2. parti firmaların hazırlayacağı oyunlarla karşılamak zorunda ve bu nesilde Sony bu ihtiyacı kaybettiği oyunlara rağmen gayet başarı ile karşılamış gibi görünüyor.

Bu noktadan bu nesli değerlendirdiğimizde, bu neslin multiplatform devri olduğu ortada. Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı oyuncular için iyi olan bir durum iken sadece bir noktada dezavantaj yaratıyor ki, o da kabul edilebilir bir durum. Şu anda çıkan oyunların kalitesi nedeni ile donanımsal anlamda PS3’ün daha iyi olmasına rağmen, 360’ın kolay yapım süreci ve teknik kapasitesinin PS3’ün gerisinde kalması nedeni ile bir nevi multiplatform oyunlarda PS3 için dezavantajlı bir durum ortaya çıkıyor. Gerçi çoğu kişi multiplatform oyunlardaki 360 kalitesini, 360’ın donanımsal gücüne yorsa da, aslında olay oyunların 360 üzerinde daha az maliyetle geliştirilmesi sebebi ile 360 üzerinde yazılıp sonra, PS3’e port edilmesinden kaynaklanıyor. Ama son dönem oyunlarda ana platform (Lead Platform) olarak PS3’ün seçilmesinden dolayı daha kaliteli yapımlar PS3 üzerinde görülebiliyor.

Multiplatform ve Exclusive oyun noktasında yaşanan bu rekabetten ben bizlerin karlı çıktığına inanıyorum. Bu mücadele sayesinde özellikle Exclusive oyun olarak Sony’nin oyun dünyasına kazandırdığı yeni yapımların büyük bir kısmı şimdiden kaliteli isimler olarak anılmaya başlandı bile. Uncharted, Heavenly Sword, Infamous gibi...

Bu nesilde dikkati çeken diğer nokta ise: Üretici firmaların tecrübeli oldukları alanda sundukları hizmetin kalitesinde, rakip firmaya fark atması. Daha öncede belirttiğim üzere, Microsoft’un Sega’ya hazırladığı Windows CE işletim sistemi aslında Microsoft’un bu piyasaya girişi için var olan pastanın büyüklüğünü fark etmesini sağladı.
Şimdi bakıyorsunuz Xbox 360’ın bize sunduğu en kaliteli hizmet Live denilen online sistem. Bu sistem size online oyun oynatıyor, oyuncular ile iletişim kurmanızı, dijital içeriğe erişmenizi, sahip olmanızı sağlıyor. Cidden bu alanda, bu nesilde rakipsiz olduğunu söylemek abartı sayılmaz. Her ne kadar paralı da olsa bu hizmet oyun oynamanın yeni tanımını varlığı ile ortaya koyuyor.

Başlangıçta Sony cephesinde online hizmet konusunda var olan kalitesiz ve yetersiz hizmette bir bakıma bu rekabet sayesinde daha iyi noktalara geldi. Daha iyisini de ancak bu rekabet sayesinde umabiliyoruz. Ama bu hizmet kalitesine karşın kimi araştırmaya göre %33, kimisine göre %65 gibi arıza verme oranına sahip bir makine Xbox 360. İşte bu noktada donanımcı olan Sony, donanım kalitesinde farkını ortaya koyuyor. Dünyanın bir çok noktasında garantili olarak satılan 360 (Maalesef halen ülkemizde garantili satılmadığından) konsola ilgi duyan oyun severleri bu tereddüt yüzünden kendisinden uzaklaştırırken, kimisi de tüm problemlerine rağmen bazı imkanlar sebebi ile aynı konsolu 2. hatta 3. defa alabiliyor. Daha önce görülmemiş bu durum bu nesilde en çok dikkatimi çeken konulardan birisi.

Erken çıkma, Exclusive oyunları multiplatform yapmasına rağmen Xbox 360 aynı zamanda kopya oyun oynatma noktasında Playstation 3’den ayrılmakta. Ama kopyaya rağmen makine başına oyun satış rakamlarında bugüne kadar rekabeti önde götüren Microsoft, artı Sony’ye bayrağı kaptırmak üzere. Halo ve Forza gibi büyük markalara sahip olan Xbox, bu oyunların satış rakamları ile de büyük rekorlara imza atmış durumda. Çıktığı gün 2 milyon gibi satış rakamlarına imza atan bu oyunlar, büyük kitleler tarafından büyük zevkle oynanmakta, özellikle online oyun kabiliyetleri nedeni ile bir çok kişi tarafından tercih edilmekte...

Şimdilik iki bölüm olarak düşündüğüm yazı dizimin ilk bölümünün sonuna gelmiş bulunuyorum, yazının bundan sonraki bölümünde Wii’nin nasıl olup da bu kadar başarılı olduğunu inceleyecek, PS3’ün bu savaştaki durumu hakkında tahminler yapacak ve Xbox’un üstlenmiş olduğu misyonu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğine bakacağız.

Yazımın devamı ile içinde bulunduğumuz bu nesle farklı bir açıdan bakacak, konu ile ilgili dedikoduları öğrenecek, komplo teorileri hakkında sizler de fikir yürüteceksiniz. Şimdilik elveda derken, devam yazısında görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder